Sohbetimize ilginç bir soruyla başladık: “Neden birine ‘Yazılımcı olma kardeşim!’ dersin?” Bu soru, aslında sektörün içinde bulunduğu durumu çok iyi özetliyor. Gökhan’ın cevabı oldukça çarpıcıydı: “Abi, sektör çok zorlaştı. Rekabet inanılmaz boyutlara ulaştı ve bu rekabet ortamında hayatta kalmak başlı başına bir beceri haline geldi.”
Peki, neden böyle oldu? Gökhan’a göre bunun iki temel nedeni var: Bir yandan yazılımcı sayısı artıyor, diğer yandan da kalite yükseliyor. Artık o kadar çok teknolojik araç, yazılım, programlama dili ve fonksiyon var ki, ortalama bir iş yapmak yetmiyor. Her şeyi çok iyi yapmanız gerekiyor çünkü rakipler çok agresif.
Eskiden “webmaster” diye bir kavram vardı, hatırlar mısınız? HTML, CSS, JavaScript, SQL… Her şeyi bilen ve tek başına yapan kişiydi webmaster. Ama artık öyle değil. Şimdi frontend var, backend var, full stack var, devops var… Artık tek başına bir orkestra değilsiniz, orkestranın minik bir sesisiniz.
Bu durumun avantajları da var, dezavantajları da. Ama Gökhan’a göre dezavantajları daha fazla. Çünkü artık sadece kodunuzu yazıp işinizi bitirmeniz yetmiyor. İşinizin tamamlanması için ana çatıda diğer işlerin de tamamlanması gerekiyor. Bu da ne demek? Organizasyon işi devreye giriyor. Stakeholder’larla iletişim kurmak, işi lead etmek, uçtan uca kontrol etmek gibi görevler de sizin sorumluluğunuz haline geliyor.
İşte tam da burada, teknik becerilerden çıkıp iletişim becerilerine geçiyoruz. Soft skills, yani iletişim becerileri artık çok önemli. Herkes iyi karakterde veya iyi iletişimde olmayabilir. Ama siz, kötü iletişimin işe zarar vermemesi için bir takım şeyleri absorbe edip o iletişimi düzeltmek zorundasınız. Eğer bunu yapamazsanız, iş tamamlanmıyor ve sizin yaptığınız işin de bir anlamı kalmıyor.
Peki ya görünürlük? Evet, bir de bu var. Yaptığınız işi görünür kılmanız gerekiyor. İşinizi bitirdiniz, tamam. Ama artık “Niye daha uğraşıyorum ki?” diyemezsiniz. Çünkü görünür olmak, paylaşımcı olmak da işin bir parçası haline geldi.
Bu noktada, Silicon Vadisi’nin paylaşımcı kültüründen bahsetmeden geçemeyiz. Orada bir kültür vardı ve bu kültür, birinin çıktısının diğerinin girdisi olduğu bir makineye dönüştü. Bu sayede, sürekli yeni girişimler ortaya çıkıyor. Çünkü birinin derdini çözebildiğiniz her an, orada iş bulabiliyorsunuz veya yeni bir girişim ortaya çıkarabiliyorsunuz.
Ancak bu durumun Türkiye’deki yansıması biraz farklı oldu. Burada “yaptığın işi paylaş, görünür ol, reklamını yap” anlayışı, performans değerlendirmesine dönüştü. Eğer bir şey yapmadıysanız veya yaptığınızı paylaşmadıysanız, performansınız düşükmüş gibi değerlendirilmeye başlandı. Halbuki aslında yapılan işin kendisinin görünür olması gerekiyor. Bunu denetleyen bir sistem olmalı ve bu, kişinin performansına yansımalı.
Ne yazık ki, şu anda durum tam tersi. Ne kadar çok konuşursanız, o kadar kaliteli iş yapıyormuşsunuz gibi bir algı oluşuyor. “Twitter yazılımcısı” dediğimiz fenomen de bunun en uç noktası. Boş olsun, koca olsun mantığıyla, programlama esprileri yaparak binlerce takipçi kazanan kişiler ortaya çıktı. Ama unutmayalım ki, yaptığınız işin çok fazla görünür olması, o işin gerçekten iyi olduğu anlamına gelmiyor.
Şimdi gelelim işin ekonomik boyutuna. Bir dönem yazılımcılık çok iyiydi, ihtiyaç vardı ve maaşlar yüksekti. Bu durum, herkesin birden kodlama öğrenmeye çalışmasına neden oldu. Yeni programlar açıldı, kurslar düzenlendi, herkes programcı olmaya çalıştı. Ancak problem şu: Bir ihtiyaç var ve bu ihtiyaç belli bir seviyede. Siz bu ihtiyacın üzerine çıktığınız anda, artık yaptığınız iş o kadar değerli olmamaya başlıyor. Çünkü siz gitseniz bile yerinize başkası gelebiliyor.
Eskiden, bu işi yapan az kişi vardı ve bu kişiler gerçekten değerliydi. Bulununca çok para veriliyordu, gitmesinler diye. Ama bugün durum farklı. Yazılım geliştirme metodolojileri artık çok kişi bazlı değil. Birini gönderip yerine başkasını aldığınızda, eğer düzgün bir yapı kurduysanız ve sisteme sadık kaldıysanız, iş büyük ölçüde devam edebiliyor.
Peki, bu durumda hala “daha çok yazılımcı olalım” demek ne kadar mantıklı? Artık piyasa doydu. Bu sadece yazılım için değil, aslında bütün meslekler için geçerli. Ama yazılım, kurs alarak da yapılabilen bir şey olduğu için ekstra dikkat çekiyor.
Diyelim ki bir işletme sahibisiniz ve mobil uygulama yazan birine ihtiyacınız var. Native istemiyorsunuz, Flutter veya React Native ile hibrit bir uygulama istiyorsunuz. Birini buldunuz, projeleri var, yapmış. Onun diplomasına mı bakacaksınız? Hayır, sadece projesine bakacaksınız. Yapabiliyor mu? Yapabiliyorsa “Gel, başla” diyeceksiniz. Sizin için önemli olan o. O gitti mi başkasını bulabiliyor musunuz? Buluyorsanız, adama daha çok para verip gitmemesini sağlamanız gerekiyor. İşte o zaman değerli oluyor.
Ancak burada şöyle bir durum var: Sayı çok ama enflasyon da artıyor. Enflasyon arttığı için bu sefer gerçekten çok iyi olanı bulmaya ihtiyacınız oluyor. Sayının çok olması, görüntü olarak kolay adam bulmanızı sağlıyor ama kişinin ne olduğunu, olmadığını sonraki süreçlerde anlıyorsunuz.
Eskiden gerçekten olan adamlar iyiydi. Çünkü kısıtlı kaynaklarla, internetin daha az olduğu zamanlarda, kendi çabalarıyla ve içlerindeki yetenekle bir şeyler yapıyorlardı. O zamanlar IDE yoktu, iki tane kitap vardı, Stack Overflow yoktu. Bir şey üretmek gerçekten zordu ve üreten adam kendini gerçekten adamış oluyordu.
Şimdi ise durum farklı. Artık kitap okuyarak programlama dili öğrenmek neredeyse öldü. Çünkü daha hızlı öğrenebileceğiniz, yanı başınızda sürekli olan pratik araçlar var. İnternet bir yana, ChatGPT ve diğer yapay zeka araçları var. Bu durumda, istediğiniz nitelikte yazılımcıyı bulmak zorlaşıyor. Yurtdışında da benzer bir problem var: senior problemi, yani yetişmiş adam problemi.
Bugün bir sürü alana dağılmaya çalışan ama hiçbirinde derinleşememiş insanlar var. Bu da seniority’nin azalmasına neden oluyor. Eskiden, webmaster örneğinde olduğu gibi, bir kişi uçtan uca bir projenin nasıl ayağa kalkacağını biliyordu. Planlamasından müşteriye ulaşana kadar bütün aşamaları kendisi yaptığı için derinleşme söz konusu oluyordu. Ama şu an sadece orkestranın tek bir sesine odaklanıldığı için tam bir gelişme, tam bir donanım olmuyor.
Yazılım sektöründe yaş ortalaması da çok düştü. 23-24 yaşlarında insanlar var. Peki bu insanlar ne zaman, neyi deneyimleyecek de bir takım şeyleri baştan uca, uçtan uca tek başına yönetecek? Bulamıyorsunuz. Bulduğunuz iyi adamların bir kısmı yurt dışına gitti, bir kısmı Türkiye’den remote çalışıyor dolar veya euro maaşla. Geri kalanlar da… Evet, iyiler de var tabii ki. Türkiye’de çok geniş bir iş gücü var. Ama dil bilgisi az olanlar yurt dışına gidemedi, orada iş yapamadılar.
Şu an Türkiye’de büyük yazılım ve e-ticaret firmalarını düşünün. 3 aşağı 5 yukarı hep aynı isimler. Bu şirketlerde insanlar sürekli yer değiştiriyor. Birine gidiyor, 2 sene sonra diğerine geçiyor, 6 ay sonra başka birine… Üzerine biraz katma değer koyma ihtiyacı hissediyor ki scope’u çıksın. Ama Türkiye’de şirketler satılıyor, kapanıyor, layoff gerçeği var…
Peki, yazılımcı olmak zor bir iş mi? Evet, öyle. Bazen insan “Yanlış meslek mi seçtik?” diye sorguluyor. Çünkü sektörde olanlar bir şekilde hasta oluyor. Ama biz biraz basamak olarak kullandık ve başka bir basamağa çıktık, o yüzden o aşamayı geçmiş durumdayız. Ama yaş ilerledikçe bu hisler gelecek, onlar da zaten yaşla beraber o aşamaya gelecekler.
Şu an yazılımcı olmayı düşünen kişinin kesinlikle “Yazılımcılık güzel iş, herkes yazılımcı oluyor” mantığıyla hareket etmemesi lazım. Bu yaklaşımla gidenler %90 patlayacak. Bunun bir sevdaya dönüşmesi, kendini adaması lazım. Yoksa eğer bu olay yoksa, merak ettirmiyor, heyecan uyandırmıyorsa, bilgisayara bir komut verdiğinde bilgisayarın verdiği yanıt kalbini hızlandırmıyorsa, o zaman yazılımcı olmamayı bir düşünmek gerekiyor.
Çünkü sürdüremezler, rekabetin içinde boğulurlar. ChatGPT ile bile rekabet edemezsin ki orada patlarsın. Basit işlerin hepsini yapıyor zaten. Biz nerede öne çıkıyoruz? İşte o noktada. Yazılımcılığı bitirecek muhabbet apayrı bir konu, uzun bir muhabbet ama yani şimdi onun bitireceği yazılımcılık, işte o belli bir seviyeye kadar olan yazılımcılık.
Ben bugün kod yazabiliyorum ama artık noktasına virgülüne kadar kod yazmıyorum. Bir kodum var, ChatGPT’ye ne istediğimi anlatıyorum, o bana kodu veriyor. Ben ne yapacağımı biliyorum, hangi veriyle neyi bağlayacağımı, hangi fonksiyonu kullanacağımı biliyorum. Ona söylüyorum, sanki bir eleman çalıştırıyor gibi alıyorum ondan kodu, oraya koyuyorum. Sanki bir junior çalıştırıyormuşum gibi oluyor. Belki de senior çalıştırıyorum, o da tartışılır.
Yani eğer o seviyede kalacaksan, yazılımcı olmayacaksın. Çünkü onun alternatifi var, alternatifi oluşmaya başladı. Daha yukarı gideceksen, yazılımcılıkla başlayıp başka bir noktaya geçeceksen amenna. O başka konuşulur. Ama bu seviyede kalacaksan, yazılımcı olma diyorum.
Son olarak, yazılımcılıktan bağımsız olarak, hangi mesleği seçerseniz seçin, artık iletişim dünyasındayız. İletişiminizi geliştirin. Benden tavsiye isteyen genç arkadaşlarıma her zaman bu yönde tavsiyelerde bulunuyorum. Çünkü hakikaten mühendislik, teknik altyapı… Bunları zaten bu sektörde yapman gerekiyor, barınman için. Ama sadece tek başına yetmiyor, gerçekten kuvvetli bir iletişim gerekiyor.
Egondan sıyrılmak, egonu kontrol etmek çok önemli. Çok egoya doğru yükselen yazılımcılar var ve ego iğrenç bir şey. Bir yerde sen istediğin kadar iyi biri ol, karşına çıkıyor. Benim hayatımda çok örnekleri var bunun. O yüzden, ne yapın edin, iletişimle alakalı kitaplar okuyun, eğitimler izleyin. Karşı tarafın vücut dilini anlamaya çalışın, kendi vücut dilinizi kontrol etmeye çalışın.
Artık iletişim dünyasındayız. “Ben kodumu yazarım, geçerim, 5’te de bilgisayarımı kaparım” diye bir şey yok. Her zaman karşınıza insan ilişkileri ile ilgili zorluklar çıkacak, bunu çözmeye çalışın. Yönetici olmak isteyin ileride. İstemeyin, yaptığınız iş artık bizim sektörde tek başınıza yapabileceğiniz bir iş değil.
Bugün dünyanın en iyi fikrine sahip ol, yazılımcı da ol, tek başına yapamazsın. Bir pazarlamacı koyacaksın, yoksa satamazsın. O farklı disiplindeki insanlarla da iletişim kurman gerekiyor. İletişim, iletişim, iletişim… Gerçekten öyle.
Leave a comment