Üniversite ve Özel Sektör Arasındaki Uçurum: Bir Köprü İnşa Etmek Mümkün mü?
Eğitim dünyası ile iş dünyası arasındaki kopukluk, uzun zamandır tartışılan ve çözüm aranan bir konu. Özellikle teknoloji ve bilişim alanlarında bu kopukluk daha da belirgin hale geliyor. Bir yanda teorik bilgilerle donatılmış, ancak pratik deneyimden yoksun yeni mezunlar; diğer yanda ise güncel teknolojilere hakim, ancak temel bilgileri zayıf çalışanlar arayan şirketler var. Peki bu iki dünya arasında nasıl bir köprü kurabiliriz?
Öncelikle, üniversitelerin rolünü ve sorumluluklarını yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Biz İstanbul Üniversitesi’nde Yönetim Bilişim Sistemleri (YBS) bölümünü kurarken, tam da bu sorunu göz önünde bulundurduk. Ders programımızı oluştururken sadece Türkiye’deki değil, yurt dışındaki örneklere de baktık. Diğer bölüm başkanlarıyla görüştük, onların deneyimlerinden faydalandık. Hatta sektörün ihtiyaçlarını öngörerek, başka yerlerde görmediğimiz dersleri bile ekledik.
Örneğin, “Development Environments” adında bir dersimiz var. Bu derste öğrencilere sadece teorik bilgiler değil, gerçek hayatta kullanacakları pratik beceriler de kazandırıyoruz. Terminal kullanımından başlayıp, Git, Docker gibi araçları tanıtıyor, Markdown gibi temel becerileri öğretiyoruz. Amacımız, öğrencilerimizi gerçek dünyaya hazırlamak.
Ancak, ne kadar çabalasak da, eğitim sektörü ile özel sektör arasında hala bir kopukluk olduğunu görmezden gelemeyiz. Pek çok kişi “Asıl işi iş başında öğrendim” diyor. Bu, bazı durumlarda doğru olabilir. Gerçekten de bazı bölümlerde, bazı derslerde çok eski içerikler anlatılıyor ve öğrenciler özel sektöre gittiklerinde işin gerçekte nasıl yapıldığını öğreniyorlar.
Fakat burada bir denge kurmamız gerekiyor. Üniversiteler sadece güncel pratik bilgileri değil, işin teorisini, temelini de öğretmekle yükümlü. Örneğin, patentler gibi konuların temelden anlatılması gerekiyor. Üzerine pratik bilgiler özel sektörde kazanılabilir. Üniversiteler bir yandan güncel gelişmelere ayak uydurmalı, diğer yandan da teorik alt yapıyı, daha sofistike bakış açısını kazandıracak içeriği vermeye devam etmeli.
Bu dengeyi kurmak kolay değil. Özellikle bazı hocaların kendilerini geliştirmemeleri durumunda, üniversiteler daha da geri kalabiliyor. Öte yandan özel sektör çok hızlı ilerliyor. Yeni bir teknoloji çıktığında, maliyetleri düşürdüğü veya daha güvenli olduğu için hemen ona geçiş yapılıyor. Bu durumda üniversiteler kaçınılmaz olarak geride kalıyor.
Peki bu kopukluk yeni mezunları nasıl etkiliyor? Maalesef çoğu zaman özel sektör, yeni mezunları göz ardı etmek zorunda kalıyor. Çünkü üniversiteden yeni mezun olmuş, hiç deneyimi olmayan birini işe almak riskli görülüyor. Evet, bazı şirketlerin özel stajyer programları var, ama bunlara kabul edilmek oldukça zor. Dolayısıyla büyük çoğunluk, kaliteli staj imkanlarından mahrum kalıyor.
Bu noktada, özel sektör ile üniversiteler arasında bir köprü kurulması şart. Özel sektör, kendi bilgi birikimini, tecrübelerini, sektörün güncel halini üniversitelerle paylaşmalı. Üniversiteler de sahip oldukları insan kaynağını ve lojistik imkanları özel sektörle buluşturmalı. Belki de bunu sağlayacak, devlet müdahalesiyle oluşturulmuş bir üst akıl, bir platform gerekiyor.
Ancak burada bir zorluk var: Özel sektör ve üniversiteler farklı dünyalarda yaşıyor. Birinin telaşı, diğerinin rahatlığı var. Bu iki farklı dünyayı bir araya getirmek için ortak bir akıl, ortak etkinlikler gerekiyor.
Mesela biz biliyoruz ki yeni mezun biri, genellikle bizim ihtiyaçlarımızı tam olarak karşılayamıyor. Çok iyi bir üniversiteden mezun olmuş, teorik bilgilerle donanmış bir bilgisayar mühendisi bile olsa, pratikte eksikleri oluyor. Artık bizim için önemli olan, bir değişkenin tipini bilmek değil, o değişkenin yüksek trafik altında nasıl davranacağını anlamak. Ama yeni mezun bir öğrencide bu bilgi olmuyor.
Peki üniversiteler ne yapıyor? Bazıları güncel teknolojileri müfredata eklemeye çalışıyor. Mesela Python dersleri açılıyor. Ama bu da tam çözüm değil. Üniversitenin derdi sadece güncel programlama dillerini öğretmek olmamalı.
Bence asıl çözüm, derslerin içeriğini daha esnek hale getirmek. Mesela “Web Programlama” gibi genel bir isim koyup, içeriği her sene güncelleyebilmek. Ya da “Sanallaştırma Altyapıları” diye bir ders açıp, içeriğini dönem dönem değiştirmek. Böylece bürokrasiye takılmadan, güncel konuları işleyebiliriz.
Bir başka fikrim de şu: Üniversite ve özel sektörün ortak yönettiği bir ofis oluşturmak. Bu ofiste, öğrenciler mezun olmadan önce çalışmaya başlasın. Şirketler buraya iş göndersin, öğrenciler de sanki uzaktan çalışıyormuş gibi bu işleri yapsın. Böylece hem tecrübe kazanırlar, hem de şirketler potansiyel çalışanları tanıma fırsatı bulur.
Ancak bu fikrin de riskleri var. Mesela, bu ara kurumlar çoğalıp, üniversite okumadan yazılımcı olma şansı artabilir mi? Ben yine de üniversite okumanın önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü üniversitede sadece teknik bilgiler değil, iletişim becerileri, topluluk içinde davranış gibi önemli yetenekler de kazanılıyor.
Özel sektörün bu tür bir yapıya neden yatırım yapacağı sorusu da önemli. Sonuçta şirketler kar odaklı çalışıyor. Belki kendi elemanlarını yetiştirmek, iş yaptırmak gibi motivasyonları olabilir. Ama çoğu şirket “Ben niye bu süreçlerle uğraşayım, hazır adam gelsin” diye düşünüyor.
Aslında şu anda da stajyer programları var. Ama bunlar genellikle çok seçici oluyor ve az sayıda öğrenciyi kapsıyor. Üstelik artık staj süreleri uzadı. 2-3 ay yerine, 2-3 yıl stajyer olarak çalışanlar var. Bu da aslında bir tür sömürüye dönüşebiliyor.
Bence asıl mesele, üniversiteden özel sektöre geçişteki o sert basamağı yumuşatmak. Staj, fikir olarak güzel ama pratikte tam olarak işe yaramıyor. Bunun için yeni bir çözüm üretmemiz gerekiyor.
Peki öğrenciler ne yapmalı? Bence en önemlisi, kendi kendilerini geliştirmeleri. Projeler üretmeleri, hackathonlara katılmaları, açık kaynak projelere katkıda bulunmaları lazım. Evet, rekabet eskiye göre daha fazla. Ama bilgiye ulaşmak da eskiye göre çok daha kolay.
Belki de çözüm, üniversite eğitimi boyunca her yıl bir proje çıkarmak olabilir. Öğrenciler gruplara bölünüp, gerçek dünya problemlerine çözümler üretebilir. Bu projeler illa gelir elde etmek zorunda değil, ama öğrencilere çok şey kazandırır.
Sonuç olarak, üniversite ve özel sektör arasındaki uçurumu kapatmak için çok yönlü bir yaklaşım gerekiyor. Üniversiteler müfredatlarını daha esnek hale getirmeli, özel sektör eğitime daha fazla katkıda bulunmalı, devlet bu işbirliğini teşvik edecek platformlar oluşturmalı ve öğrenciler de kendi gelişimleri için daha fazla inisiyatif almalı.
Bu sorun, tek bir çözümle halledilebilecek kadar basit değil. Ama hep birlikte çalışırsak, eğitim ve iş dünyası arasında sağlam bir köprü kurabiliriz. Böylece hem öğrenciler daha donanımlı mezun olur, hem de şirketler ihtiyaç duydukları nitelikli işgücüne daha kolay ulaşır. Bu da sonuçta ülkemizin teknolojik ve ekonomik gelişimine büyük katkı sağlar.
Unutmayalım, değişim zor olabilir ama gereklidir. Eğitim sistemimizi güncellemek ve iş dünyasıyla uyumlu hale getirmek, geleceğimiz için kritik önem taşıyor. Bu yolda atılacak her adım, daha parlak bir gelecek için bir umut ışığıdır.
Leave a comment